Bu mobbing son yıllarda hayatımıza giren bir sözcük ve Türkçede de karşılığı, BEZDİRİ veya YILDIRI, açıklaması ise “Psikolojik şiddet”.
Soru şu;
Ülkemizde acaba Belediye Başkanlarına “Mobbing” uygulanıyor mu?
Cevap zor, ülkemizdeki Alaturkalık devam ettiği sürece biz ne adam gibi demokratik olabiliriz ne de özgürleşebiliriz. Her şeyimiz, özellikle politikacılarımız alaturka. İçimizde olan bu alaturkalık lafını yabancılar boşuna çıkartmamışlar, bu Türk usulü lafını yani. Bir acayibiz vesselam.
Sayın Topbaş dan başlayalım, nerede o? Cevap: yok oldu. Sadece twitter veya bazı sosyal mecralarda kaldı, oralarda da son demleridir artık. Tarih oldu tarih. Sayın Topbaş’a mobbing uygulandı mı? Olayların gelişimine bakarsak daha rahat karar verebilirsiniz.

1- 15 Temmuz 2016 da ailece NewYork da olan Topbaş, İstanbul’a gecikmeli dönmüştü. Bu gecikmeyi uçak bulamama gibi sebeplere bağladı. Hatta bu nedenle Dış ilişkiler müdürlüğündeki hanımefendi işinden kaydırıldı (belki de mobbing uygulandı ve devam ediyor).
2- Yıllarca kendisine abi diye hitap eden ve bir telefon kadar yakın olan sayın Cumhurbaşkanı, zaten soğuk olan (soğukluk nedenleri çok ve bu yazıda kullanmak doğru değil.) ilişkileri üzerine tuz biber ekti ve talimatlarını bile birileri üzerinden yolladı. Örneğin, referandum aşamasında Hollanda’ya karşı takınılan tutum hakkında İBB meclis gündemine getirdiğim Roterdam’ın kardeş şehirliği meselesi Sayın Cumhurbaşkanının dikkatini çekince bu politik topu kaçırmayarak “Başbakanımızla konuştum ve kendisine İstanbul Belediye Başkanını aramasını ve kardeş şehirliğin iptalini gerçekleştirmesini istedim.” mealindeki söylemini hatırlıyorsunuzdur. Demek ki, sayın Cumhurbaşkanının abisiyle ilişkisi bu seviyeye gelmişti.
3- Sayın Topbaş’ın 15 Temmuz ve damadıyla ilgili gelişmeler sonrasında İBB de Reisciler ve Topbaşcılar arasındaki sürtüşme devam ederken istifa haberi geldi. Halkı ve İBB meclisini dışlayan bu istifa hala bir muamma. Ancak, 3. kişiler üzerinden yapılan görüşmeler suretiyle bir anlaşma, pazarlık olmuş olabilir gibi görünüyor. Bu pazarlık nasıl oldu bilinmez, dosyalar üzerinde mi? Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı üzerinde mi? Bakanlık üzerinde mi? yoksa tamamen duygusal nedenlerle mi? bilinmez.

Artık sayın Topbaş’ın istifası bir mobbing neticesinde mi? siz söyleyin.

Gelelim sayın Melih Gökçek’e, Sayın Cumhurbaşkanı adet haline getirdiği üzere yabancı delegasyon karşısında, bu kere Nijeryalılar önünde 3 Belediye Başkanının istifasını verdiğini ve 3 belediye başkanından da istifalarını beklediğini, yoksa gereğini yapacaklarını açıkladı. Bu mobbing midir? Vallahi bilemedim ona da siz karar verin.
Sayın Cumhurbaşkanının açıklamalarına göre kendisinin umudu istifası beklenen başkanların hazırlık halinde olmaları ve bugün yarın bu şanlı şerefli istifalarını açıklayacakları yönünde.
Sayın Melih Gökçek için bu çok zor bir süreç, düşünsenize twitter da sesi kesildi, ağzını bıçak açmıyor. Şimdilerde Ankara’da sayın Gökçek’in hazırlık yaptığı ve istifasını kendisi için önemli bir tarih olan 20 Ekim günü açıklayacağı konuşuluyor. 20 Ekim’in evlenme yıldönümü mü? Yoksa siyaseten seçildiği gün mü? Yoksa başka bir özelliği mi var? bilinmez. Ancak Sayın Gökçek bunu bir şov haline getirebilir. Yıllar önce AB görüşmelerine başlanacakken sanki AB girdik havası verircesine gündüz vakti havai fişekler patlattığı gibi yaparsa şaşmayalım. Sayın Topbaş gibi ilgililerle bazı temaslar ve pazarlıklar yapmış olma ihtimali de var. Bu iş ne kadar duygusal onu bilemiyorum. Ancak sayın Gökçek mücadelede sınır tanımayan bir kişilik. Biat edişi bile farklı olacaktır. Yarından itibaren göreceğiz.

İstifası beklenen 3 Belediye başkanından birisi ise nedendir bilinmez istifa etmeyeceğini açıklamıştı. Bakalım nasıl etmeyecekmiş görürüz. Ancak ikna yöntemleri etkili, yani işi zor.

Son günlerde TV ler de ki çeşitli programlara çıkan etkin ve yetkin olduğu söylenen kişiler istifa etmeyen belediye başkanlarının nasıl görevden alınacağı konusunda konuşuyorlar. Hatta bir konuk “Yahu bu şekilde Milletvekillerini de istifa ettirirler.” dedi. Ancak, unuttuğu şey, milletvekilinin istifasının meclis onayına tabi olduğu ve bu onay sağlansa bile AKP nin çoğunluğunu kaybederek ve belki de yeterli eksilmeyle seçime gidilme riskini kaldıramayacağı gerçeğidir. Belediyelerde seçilmişlerin yeri siyaseten doldurulabilir ancak milletvekilliğinde bu iş daha zor olur ve belli riskler taşır.

Geldiğimiz noktada, belediye başkanlarını görevden alma işleminin bir hukuki prosedürü olduğunu hatırlatmak isterim. Ölüm, istifa dışında bir Belediye Başkanını görevden almanın yolları sınırlıdır.

1-Tüm hukuki, kanuni görevden uzaklaştırmalar hukuki sürecin tamamlanmasına kadar olur ve yeri ancak vekaleten doldurulur. Konumuzda 2019 Mart ayı yerel yönetim seçimlerine kadar meclisten bir vekil seçilir ve iş biter. Yönetenin sıfatı sadece Belediye Başkan vekili olur o kadar.
2-Belediye Başkanları ancak Belediye Meclisinin feshine neden olurlarsa veya faaliyet raporunun belli bir çoğunlukla meclis tarafından onaylanmaması veya hakkında verilen bir gensorunun yeterli çoğunlukla meclisce onaylanması halinde içişleri bakanlığının sevkiyle Danıştay tarafından belki görevden uzaklaştırılabilirler.
3-Son aşama da ise yine FETÖ devreye girebilir. Belediye Başkanının varsa bilinen bir bağlantısı OHAL kanunları çerçevesinde gereken yapılır. Ancak bu kere örneklerini gördüğümüz üzere Kayyum müessesesi devreye girer.

Durumu kısaca özetlemeye çalıştım. Bu çerçevede kendine güvenen Belediye Başkanı AİHM ne kadar gidebilir ve ütopiklik seviyesinde hakkını “seçme ve seçilme hakkı” ile mobbing çerçevesinde arar mı bilinmez. Ama İstifa edene de istifa etmeseydin öyle gelseydin diyebilirler. Kendi rızasıyla istifa edenin dava hakkı olmaz.
Ağabeyimin odasında masasının arkasında bir tabela var ve şöyle yazar,
“Burada Demokrasi vardır. İstediğinizi söylersiniz, ancak söylenileni yaparsınız.”
Bende ekliyorum istediğini bile söyleyemezsiniz her zaman reisin borusu öter. Söylenileni yapın.



ERCAN ERDEM