booked.net
 
 

 

Damat

 TEZGAH - 16/05/2019





ERCAN ERDEM
E-Posta
Tezgâh zaten kurulmuştu. ( Türk Dil Kurumunda Tezgâh: (ARGO) Genellikle yasal olmayan bir işi yapmak için tutulan uygunsuz yol. Şeklinde tanımlanmış.) “Dervişin fikri ne ise, zikri odur.” Atasözü, “Bir insan ne düşünüyor, gönlünden ne geçiriyorsa, bunu hareket ve sözleriyle belli eder; açığa vurur. Devamlı kafasında ve gönlünde taşıdıklarının gündemde kalmasını ister.” Şeklinde açıklanmaktadır. İşte bu kafanın içindekilerin örgütlü olarak dışa vurumu da, son günlerin moda tabiriyle “Algı oluşturma” olarak, karşılığını bulmaktadır. Bir başka deyişle bu eylem, tezgâhın halka nasıl yutturulacağının örgütlü hareketidir.
Aslında “tezgâh” Sayın Ekrem İmamoğlu’nun kazandığı andan itibaren hazırlanmaya başladı. Kervan yolda düzülür misali yaratılmak istenen algıyı hep geliştirdiler. Önce seçimleri iptal ettirme algısını ilgili kurum üzerinde yaratmaya çalıştılar, sonra bu iptalin gerekçesini nasıl yazacaklarını hesap etmeye, senaryolar ortaya koymaya, bu durumun algısını yaratmaya çalıştılar. İptal talebini ortaya koyanlar “Tam kanunsuzluk” olayı üzerinden gittiler, ancak YSK bunu “Tam kanunsuzluk” olarak değerlendirmedi. Çünkü “Tam kanunsuzluk” olarak değerlendirseydi, İstanbul seçimlerinin tümünü iptal zorunda kalabilirdi. Şimdi iş gerekçeli kararın açıklanmasına geldi. Bu konuda ki traji komik durum ortada. Maalesef, ülkemizde mahkemeler önce, düşünüp karar veriyorlar, sonra bu kararı neden verdiklerini düşünüyorlar (gerekçe). Bunun Türkçesi kılıf aramaktır. Yazılarımı okuma teveccühü gösterenler son üç yazımda bu duruma değindiğimi hatırlarlar. Dedim ya, verdikleri kararı neden verdiklerini düşünüp gerekçe oluşturmaya çalışıyorlar. Aslında, insan verdiği kararın gerekçesini bilmez mi? Babalar gibi bilir, ancak konumuzda kararı veren onlar olmadığı için durum farklı. Bu durumda gerekçeyi de karar verene yazdırmak veya en azından ortak yazmak gerekiyor. Yazılabilirse gerekçeli kararı "müessir" olma işine, yani "etken" olma işine bağlamaya çalışacaklardır. Yapılan bu algı operasyonları "hangisi tutarsa" mantığı çerçevesinde çeşitlendiriliyor.
Yaratılmaya çalışılan bir diğer algı ise "oyların çalınması" iması, çalınan bir şey varsa bunun bir de hırsızı olmalı değil mi? Hırsız kim? cevap yok. Aslında ortada bir hırsızlık var. İptal dilekçesinde bahsedilen tutuklu bilgileri, zihinsel engellilerin bilgileri, sandık kurulu başkanlarının kişisel bilgileri bu hırsızlığın karinesini oluşturmaktadır. Nasıl mı? Sadece bu bilgilerin Anayasa hükmüne göre kişisel haklar ve özgürlükler çerçevesinde güvence altına alınmasına rağmen, nasıl olurda dilekçe sahiplerince ilgili Bakanlıklardan edinilip bu dilekçeye yazılmış olmaları suçtur. Edinilmesi sakıncalı, Anayasaca korunulan bu bilgilerin özellikle "zihinsel engelli" olduğu iddia edilen kişi bilgilerinin ilgili olmayanlar tarafından edinilmesi ve kullanılması suç değil mi?, hırsızlık değil mi? Zihinsel engelli bilgilerini alıp iptal dilekçesine ek yapan kişilerin akıl sağlığından şüphe etmek daha doğru bir yaklaşım olurdu elbette. Peki bu hukuksuzlukları alıp onlar üzerinden değerlendirme yapmaya kalkan kuruma ne demeli? Bu tezgâhı tek şey bozar, 23 Haziran seçimlerinde oy verecek İstanbullular. Eğer mesele Hak, Hukuk ve Adalet ise İstanbullular gereğini yapacaklardır.


ERCAN ERDEM


YORUM YAPIN SÖZ SİZDE!

Adınız (Yorumda görünecek) :
Başlık :
Yorumunuz :
Güvenlik Kodu :    
 



Bu köşenin diğer yazıları;






AnasayfaAnasayfa Köşe YazarlarıKöşe Yazarları Bize UlaşınBize Ulaşın RssRss
Maxiva


Nettehaber'i Twitter'da kişi takip ediyor.