Esir kampına düşmesine sebep nihayet bir sokak lambasıydı. Bir isyan, bir başkaldırı şarkısıydı fırlattığı taş.
Kaçmayı kafasına koymuştu. Mümkün değildi esareti kanıksamak.
Hiç kimse inanmıyordu kaçabileceğine. Öylesine kuşatılmıştı her yan; gözetleme kuleleri, tel örgüler, köpekler...
Düşündü taşındı, hesap etti ve kaçtı.
Arkadaşları onda inşa etmişlerdi kendilerini; dışarıya açılan pencereleri, şehir şehir dolaştırdıkları umutları, adını bile anmaya cesaret edemedikleri özgürlükleriydi.
Ona yakınlıklarını yarıştırdılar hemen.
Biri, "Benimle dolaşırdı hep" dedi; diğeri, "Ranza arkadaşımdı" diye övündü; öteki, "Bir keresinde onunla yumurta yarışında.." diyerek başladı anlatmaya.
Yazık ki yazık, dışarıda yapamadı; yakalandı.
Ayağına prangalar vuruldu.
Mahkûmlar onu tekrar görmekten hiç hoşnut olmadılar. Geri "döndürülen" gurur duydukları arkadaşları değil, içlerinde büyüttükleri yenilginin ete kemiğe bürünmüş haliydi.
Kaynak :
http://www.yenisafak.com.tr/Yazarlar/?i=33466&y=SalihTuna
Köşe yazısının tamamını görmek için tıklayınız.